3 Ocak 2017 Salı

İstanbul'da Sular Akmıyor



"Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul... Sonra arkamdan biri itekledi, sendeledim. Adımımı düzelteyim derken ayağım altı boş kaldırım taşına denk geldi, hoop bileğimi burktum. Daha fazla tutunamadım, boş patates çuvalı gibi düştüm, kafamı neredeyse kafam hizasındaki asfalta çarptım. Kimse elimden tutmadı, kendi kendime acile kadar yürüdüm. Doktor başına kaç hasta düşüyor bilemiyorum, stadyum gibi kalabalık. Hala sıra bekliyorum."

İstanbul için "Dünyanın en güzel şehirleri arasındadır" diyorlar. Benim için bu genellemeyi kabul etmek şu an biraz zor, zira bu çok övülen şehrimizi kafamda kıyasladığım yerler, Çanakkale, Balıkesir, Muğla falan. Gidip de bir New York City görmüşlüğüm olmadığı için, size burada lümpenlik yapamayacağım, şimdiden özürlerimi kabul edin. Ben, İstanbul'u sevmek zorunda olanlardanım. Keyif için sevenlerden değil, ve bu sevmek zorunda olanlar grubu, şehrin çilesini en çok çekenlerdir. Övünmek gibi olmasın, çok karakışlar gördük biz yine pes etmedik. Yeri geldi işe gideceğiz diye teyzelerle metrobüste itiştik, yeri geldi milletin üstüne bastık popomuzu bir yere koymak için.

Bir kere, burası çok kalabalık kardeşim. Bir arkadaşa bakıp çıkacaktım falan, artık almıyoruz, gelmeyin. Taşı toprağı altın falan da değil ayrıca, taş toprak kalmadı zaten her yere apartman diktiler. Mezarlık yapacak yer kalmamış duyduğuma göre. Gelmeyin. Bir daha uyarmayacağım. Gelip de iki ay sonra trafik mrafik diye ağız burun bükerseniz sizi bulur, tuvalet terliğiyle döverim çünkü. Muhtemelen şu an İstanbul dışında bir yerlerden yarışmamıza katılıyorsanız, oralar çok cennet vatanlardır. Oralara sahip çıkın. Değerlenecekmiş diye duydum.

Sonracığıma, İstanbul'da sorsan herkes işsiz, kimsede beş kuruş yok ama herkesin arabası var. Ne sihirdir ne keramet anlayabilmiş değilim, millet ev ararken çift araçlık park yeri soruyor. Yirmi sene sonra, meydanlarda tek ayak üzerinde sıraya geçip yaşamak zorunda kalıcaz, o arabalar da otobanda sıkışacak hiçbir yere ilerlemeyecek. Düşünün ki gidecek bir yer kalmamış. GELMEYİN.





Ne diyordum? En son siz gelmiyordunuz. Aferin. Metrobüs diye bir şey yaptılar. Şimdi bence güzel bir şey. Anadolu yakasını, Amerika kıtası gibi imkansız bir yer olmaktan kurtardı. Sevenler kavuştu, küsler metrobüsteki samimi ortam sayesinde barıştı, yeni arkadaşlıklar ve dostluklar, eline kadın eli değmemişler için müthiş taciz imkanları. Saymakla bitmiyor yani kısacası, öyle güzel bir şey.

Köprü var, altında deniz. İşte o güzel, ama uzaktan. Kıyısına gideyim, denize alıcı gözle bakayım dersen, çok da mümkün değil. Millet kıyıda üst üste oturuyor. Bir çay bahçesine girip oturunca, bulaşık suyunu on liraya satıp, kalk da git diye gözünün içine bakıyorlar, katil olmaya en çok bu şehirde yaklaşırsınız. Yani istemeden, yoksa istidadınız varsa, insan her yerde katil olabilir.

Bu arada, katil demişken, burada terör var kardeşlerim. Yani varolan her şey yetmezmiş gibi, bir de amacı nedir belli değil bir sürü kendini bilmez kalan üç kuruşluk akıl sağlığımıza gözünü dikmiş, ölenlere yazık oluyor kalanlar yavaş yavaş kafayı sıyırıyor. Herkes terör uzmanı kesildi, İstanbul'da yaşamak için artık normal insan becerilerinden biraz daha fazlasına ihtiyaç var. Özel harekatçı gibi soğuk kanlı, Rambo gibi çevik, James Bond gibi atılgan ve Sherlock Holmes gibi zeki olmamız gerekiyor, şahsen bende bu becerilerin hiçbiri mevcut değil. Sizde de olduğunu sanmıyorum.

Çok fazla insan var, anlatırken bulanıyorum göğsüm daralıyor sinirlerim bozuluyor. Bu kadar insanın bir de evi barkı var düşünün. Şehir iki yandan Tekirdağ ile Kocaeli'yi zorluyor. Şehir merkezinin dışında mülteci kampı gibi, çok pahalıya havuzlu lakin bir helikopter sahibi değilseniz işinize gücünüze gitme şansınızın olmadığı siteler yapıyorlar, adına da MEGAKENT diyorlar falan. Bir rüya alemindeler. Neneniz ölse gömecek yeriniz yok, adamlar MEGAKENT peşindeler. Gidip MEGAKENT'in mimarının evinin bahçesine gömün nenenizi, belki hortlar da biz de bu eziyetlerden kurtuluruz.

Sonra bizim alt yapımız da yok. Çok kötü durumdayız. Elektrik gider, dereler taşar. Burada otobanda arabasının içinde insanlar boğuldu. GELMEYİN.

Aslında var olanların da bir kısmı sıkılıp gitse çok iyi olacak. Sürekli emekli olunca küçük bir şehre yerleşip tavuk almayı düşünen amca ve teyzeler bu planlarını lafta bırakmasa, şehrin keşmekeşinden bunalan lümpenlerimiz roman yazmak için dağ evlerine falan çekilse. 

Bütün dünya buna inansa, bir inansa.

"İstanbul çok kötü, sakın buraya gelmeyin" mesajını iyice anladıysak, yazıma burada son veriyorum. Gittiğiniz zaman bir çağrı atın bana, sahile gidip demli bir çay içeyim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder